YÜKSEK İRTİFA HASTALIĞINA UĞRAYAN BİR SEYYAHIN ANILARI VE TAVSİYELERİ , Mart-2015

YÜKSEK İRTİFA HASTALIĞINA UĞRAYAN

BİR SEYYAHIN ANILARI VE TAVSİYELERİ

 yuksek-iritfa-1

2015 yılında Peru, Bolivya, Şili, Arjantin ve Brezilya turuna katıldım.  Bu turun programında aynen “ Kalp ve damar problemi olanlar, nefes darlığı çekenler, her türlü tedavisi devam edenler ve bünyesi ile alakalı muhtemel endişesi olanlar için, seyahat öncesi doktorlarından görüş almaları şiddetle tavsiye edilir. Turumuz programı doğal akışı içinde yaşanması olası, zorlanma ve bazı rahatsızlıkların sorumluluğu misafirin kendi bilgi ve onayı altında olup, sorumluluğu kendisindedir” demekteydi.. Benim de yaşım 71 olup, damar rahatsızlığım olduğu için baya endişelenmiştim. Ancak bu ülkeleri ve özellikle Peru, Bolivya ve Şili’ yi görmek istiyordum. Daha önce Brezilya ve Arjantin ‘ i ziyaret etmiştir. Kendi kendime de “ Oğlum Ünal bu tura bu sene ya gittin ya gittin, sonra gitmek daha da zor olur” diye telkin ediyordum. Ailecek gittiğimiz KBB Profesörü bir hekime danıştım. “ Efendim, ben oralara gittim oralarda o kadar yüksek irtifalar yok, rahatlıkla gidebilirsiniz” dedi. (Tabii beni yanılttığını oraya gidince anladım. Kendisi oraya gidince bu kadar yüksek irtifaya birden çıkılacağını zannetti herhalde. Örneğin, halbuki LaPaz şehrinin havaalanı 4100 m yüksekliktedir. Sırf bu havaalanına gitmek bile insanı çarpar. Sonunda da gitmeye karar verdim.

Bu seyahatin irtifa ( yükseklik) esas alınarak kronolojisi aşağıdaki gibidir.

1) Sao Paulo Brezilya : Yükseklik 760 metre ,sorun yok, seyahate uçakla devam,

2) Rio de Janerio Brezilya : Yükseklik 0-30 metre, sorun yok, seyahate uçakla devam,

3) İguassu, Breziya, Arjantin : Yükseklik 200 metre, sorun yok, seyahate uçakla devam

4) Lima, Peru : Yükseklik 100 metre, sorun yok seyahate karayolu ile devam,

5) Paracas, İca,  Peru : Yükseklik 0-20 metre, sorun yok, seyahate karayolu ile devam,

6) Nazca, Peru : Yükseklik 500 metre, sorun yok seyahate karayolu ile devam,

7) Arequıpa, Peru ; Yükseklik 2330 m, HOP DEDİK . Burada hafif rahatsızlıklar başladı, keyifsizlik, hafif baş dönmesi ve ağrısı, hafif dengesizlik, iştahsızlık ….gibi,  seyahate uçak ile devam,

8) Cusco, Peru : Yükseklik 3350 metre, BURADA FİLM KOPTU. 2330 metreden uçakla birden 3350 metreye, yani 1000 metre daha yüksek koda inince ve adaptasyon dönemi de olmadığı için, sağlık sorunlarım artmaya başladı. Bu şehir benim açımdan da çok önemliydi. Otele yerleştikten sonra, grup ile şehir turuna çıktık. Yüksek bir yer olduğu için hava temiz, berrak ve güneşli idi. Gökyüzünde bembeyaz bulut kümeleri vardı. Tam fotoğraf çekilecek bir hava idi. Şehir turunun bir bölümünü yaptık ve öğle yemeği için bir lokantada mola verdik. Sonra tekrar şehir turuna devam ettik. Ancak benim sağlık sorunlarım artmaya başladı. Tansiyon hapı olarak “Dilatrent” içtiğim için normal olarak benim nabzım dakikada 60-65 civarında atar. Nabzımın arttığını hissettim. Hiç yapmamaya rağmen nabzımı sık sık kontrol etmeye başladım. 95-100 civarında atıyordu. Bir insan dakikada 16 defa nefes alıp verir, ancak sık sık nefes alıp vermeye başlamıştım. Bir müddet sonra aritmi (düzensiz kalp atışları) olmaya başladı. Vücudumda dengesizlik  ve kafa karışma oluşmaya başladı. Ancak yiğitliğe laf gelmesin diye bu durumumu haliyle gizlemeye başladım. Müzelere meraklı bir kişi olarak, Cuzco Arkeoloji Müzesini görmek istemiştim. Bu müzenin bulunduğu yer, oradaki meydandan 25-30 basamak daha yukarıda idi. Bu merdiveni çok zor çıktım. Çıktığım zaman da artık takatim kalmadığı için, orada bulunan kaldırım taşına kendimi zar zor bırakarak oturabildim. Bu durumum haliyle, tur rehberinin gözünden kaçmadı ve bana iyi misiniz dedi. Ben de iyiyim diye cevap verdim. Müze de kapalı olduğu için bu merdivenleri boşa çıkmıştık. Bir sonraki, gideceğimiz yer olan Cuzco Kalesine, rehber siz yürüyerek oraya gelmeyin, taksi tutalım taksi ile gelin dedi ve ben de bir sonraki durağa taksi ile yanımda bir arkadaşla beraber gittim. Orayı da gezdikten sonra, artık bu şehir turunu bırakıp otele gidip istirahat etmemin daha uygun olacağına karar vererek gruptan ayrıldım ve yakındaki otele giderek istirahate çekildim. Serin bir ortamda istirahat edersem iyi gelir diye düşündüm. Bir taraftan da internetten bu rahatsızlığımı araştırmaya başladım. Resmen “ Yüksek İrtifa Hastalığı” ‘ na duçar olmuştum. Akşam içeceğim “ Dilatrent” ilacını erkenden içersem  nabzım yavaşlar diye düşünerek , bu hapı erken içtim ve fakat bana mısın demedi. Yüksek irtifa yüzünden ortamda oksijen basıncı azaldığı için, zavallı kalbim daha hızlı atıyor ve akciğerlerim oksijen alabilmek için daha sık nefes alıp veriyordu. Fakat ortamda yeterli oksijen basıncı olmadığı için, bu organlar boşuna kendilerini yıpratıyordu. İnternette okuduğum şeyler tıpa tıp bana uyuyordu. Karşımda iki adet seçenek vardı. Ya hemen  gruptan ayrılıp, ilk uçağa binip deniz seviyesi veya buna yakın bir yere gidecektim, ya da bir hastaneye yatıp hemen oksijen alacaktım. Tur rehberine de o sırada ulaşamadığım için boşuna 3-4 saat kaybettim. Hemen kararımı vererek bir taksi çağırttım ve en yakın bir kliniğe gittim. Durumu izah ederek muhtemelen bu hastalığa uğradığımı anlattım. Hemşireler hemen parmağımdan oksijen satürasyonuma (yoğunluğuma) baktılar. Hayret edip birkaç kere ardı ardına baktılar. Meğer % 95’ in üzerinde olması gereken değer % 78’ e düşmüş. İngilizce bilen bir Perulu doktor buldum ve görüştüm. O da ya alt kodlara inmem gerektiğini, ya da derhal 6-8 saat oksijen almam gerektiğini söyledi. O sırada saat 20  sıraları idi. Ben de ertesi sabah saat : 04 ‘ de kalkıp Maccu Pichu’ ya gideceğimizi söyledim. Oksijen almam konusunda ısrarcı olması üzerine hemen beni yatırarak 4-5 saat oksijen verdiler. Esasında 6-8 saat almam gerektiğini söylemişti. Ancak vakit olmadığı için bu kadar alabildim. Oksijen aldıktan sonra bile oksijen satürasyonum ancak % 88 ‘ e çıkabildi. Doktor bundan sonra da her gün belli aralıklarla oksijen almam gerektiğini söyledi. Zira bu şehirde yükseklik 3350 metre idi. Ertesi gün yolumuzun üzerinde 4.400 metrelik And Dağları üzerindeki La Raya geçidinden geçecek ve 3-4 gün sonrada 4000 Metreye yakın yükseklikteki Bolivya’ nın başşehri La Paz ‘ da bir gece konaklayacaktık.

Hekim ayrıca iki adet ilaç verdi. Bir tanesinin etkin maddesi “ Asetazolamid “ ( bizdeki ticari muadili Diazomid’ tir). Ötekisi ise “Tebokan” benzeri bir ilaçtı. Asetazolamid maddesi, solunumu uyaran bir ilaçtır ve böbreklerden de bikarbonat (HCO3) atılımını artırır. Solunumun uyarılmasıyla,  vücuda giren oksijen miktarını arttırır. Bu ilaç ayrıca solunum yetmezliği ve akciğer ödemine karşı da etkilidir. Asetazolamid’e aklimatizasyon sürecini çabuklaştıran ilaç da denir. Bu bakımdan özellikle bu ilacı, bu tip yüksek yerlere giderken mutlaka yanınızda bulundurunuz. Tebokan ise, özellikle beyne giden kan akışını arttıran yardımcı bir ilaçtır.

Hekime klinikteki bir oksijen tüpünü bana satmasını istedim. Kaç lira istese verecektim. Bana otelimizde veya kullanacağımız karayolu veya demiryolu taşıtlarında oksijen servisi olduğunu söyledi. Hakikaten Cusco’ da ve benzer yüksek kodlarda  kaldığımız otellerde oksijen servisi varmış. Cusco’ daki otelde 10 dakikası bedava ve fakat sonrası paralı idi. Yani anlayacağınız, buralarda oksijen karaborsadır (!). Hatta bazı otellerde özel oksijen alma odaları vardı. Buralarda birden çok sanayi tipi, yani büyük oksijen tüpleri ve yatak vardı. Tabii tur rehberinin böyle şeylerden haberi olmadığı için, bu konuda bize bilgi vermedi. Hastalandığım günün akşamı zatı muhterem de oksijen almış (!). Yukarıdaki fotoğraf, ertesi gün Machu Picchu treninde çekilmiştir. Bu trende isteyenlere bedava seyyar oksijen tüpleri ile oksijen servisi yapıyorlar.

 

Ayrıca ertesi günü, bizim sprey kaplarının biraz büyükleri şeklinde oksijen tüpleri varmış. Bunlardan bir tane satın alarak ertesi günü kurtarmak istedim. Ancak bunlar da en fazla 25-30 nefes aldığında bitiyor. YANİ , BU ÜLKELERDE HAVA-OKSİJEN BEDAVA DEĞİL, ÜCRETE TABİ (!). Ondan sonra gittiğim şehirlerde sabah ve akşam olmak üzere günde 2 defa otuzar dakika, oksijen alarak durumu kurtardım. 3 -4 gün sonra da aşağı kodlara inmemiz üzerine sorun ortadan kalktı.

Bu turda sadece ben etkilenmedim. En çok ben etkilendim ama 35-40 yaşlardaki bazı kişilerde etkilendi. Lapaz şehrinde gittiğimiz bir lokantada genç bir kız erkek arkadaşı ile yemek yerken, birden yere düşüp bayıldı, çağırılan ambülansla hastaneye kaldırıldı.

Şimdi gelelim olayın Mühendis gözüyle açıklamasına ; bu durum atmosfer basıncındaki değişiklikle ilgilidir Deniz seviyesinde  normal atmosfer basıncı 760 mm Hg (civa), yani 1 atmosfer ‘ dir. 1500 metrede ise basınç 641 mm Hg, 8000 metrede ise 284 mm Hg ‘ya düşer. Benim rahatsızlandığım Peru’ nun Cusco şehrinde yükseklik 3350 metredir. Bu yükseklikte atmosfer basıncı 525 mm Hg , yani 0,69 atmosferdir. Bu ise deniz seviyesindeki oksijen konsantrayonunun % 69’ udur. Dolayısıyla biz yeryüzünde kilometrelerce kalınlığında atmosferin ağırlığı (belli bir basıncı) ve yoğunluğu altında yaşıyoruz Bunun sebebi ise yer çekimi kuvvetidir. Yükseğe çıktıkça yer çekimi kuvveti azalacağı için, havanın basıncı azalır ve hava daha seyreltik bir hale gelir. Havadaki oksijen yoğunluğu havanın % 21 ‘ dir. Yani havanın yaklaşıl 1/5 ‘ i oksijendir. Esasında bu oran bütün atmosferde eşittir.  Ancak yüksek kodlarda atmosfer basıncının azalması demek hava içindeki insan tarafından solunan oksijen basıncının azalması demektir. Yani deniz seviyesinde hava ve dolayısıyla oksijen basıncı fazla olduğu için, insanın ciğerlerine hava ve oksijen daha kolay ve fazla girer. Yükseklere çıktıkça atmosferin basıncı azalır, hava içindeki oksijen molekülleri seyrekleşir. Aynı miktarda oksijen için çok daha sık ve daha derin solumamız gerekir. Bu durumu turbo bir arabaya benzetebiliriz. Turbo arabalarda, karbüratöre gelen hava,  normal atmosfer basıncı ile değil ve fakat güçlü bir kompresörden gelen basınçlı, yani yoğun ve sıkıştırılmış hava ile sağlanır ve böylece yakıt ile havanın karışımı daha iyi sağlanır ve motorun çalışması daha verimli olur. Yani deniz seviyesinde insan bir bakıma turbo motor gibi çalışır, ancak yüksek kodlarda ise hava ve oksijen basıncının azlığı sebebiyle, yeterli oksijen alamaz. Almak için aşırı çaba sarf eder, bunun için kalbi ve akciğerleri hızlı çalışır, bunlar hızlı çalıştıkça daha fazla oksijen alma ihtiyacı doğar ve insan maalesef aşağıdaki kısır döngü ( fasit daire ) içine girer. Bu daireden çıkamazsa hayati tehlike başlar. Ben bu fasit daireden, şemada yeşil renkle gösterilen yerde, tam zamanında çıkabildim.

Bendeki öteki bir tehlike de şuydu ; her iki bacağımdaki iç toplar damarlar flebit riski sebebiyle ameliyatla çıkartılmış idi. Bu riski kaldırmak üzere protrombin ( kanama) zamanını arttıran  “ Coumadin” isimli ilacı sürekli içiyordum ve hala içiyorum. Yüksek irtifa hastalığında , vücudun otomatik kumanda sistemi, kansızlık olduğu için , kumanda vererek alyuvar oluşumunu arttırır. Çünkü alyuvarlar oksijen taşıyan hemoglobin maddesine sahiptir. Alyuvarların artması demek, kanın yoğunluğunun artması demektir. Yani kan daha yoğun bir hale gelir. Yoğun bir kanı pompalamaya çalışan kalp daha da yorulur. Ayrıca yoğunlaşan kanda pıhtı oluşumu ve sonucunda da emboli riski doğar. Akciğer embolisi akciğerlere giden damarda oluşur. Eğer beyin damarlarında olursa felç meydana gelir. Eğer ben bu seyahatte bu ilacı almasam ( ki bu tip deniz aşırı yolculuklarda, bu ilacın dozunu biraz arttırırım ), bu durumla da karşılaşabilirdim.

Uzun lafın kısası bu seyahatte paçayı zorla kurtardım. Siz siz olun, böyle yüksek yerlere gençken gidiniz ve izah etmiş olduğum tedbirleri mutlaka alınız.

Tabii İzmir’ e dönünce, bir müddet sonra “ Acaba şimdi oksijen konsantrasyonum kaçtır “ dedim ve hastaneye giderek ölçtürdüm, 97 çıkmaz mı, sanki dünyalar benim oldu.

Bol oksijenli günler sizin olsun.

EKLER :

1) Yüksek İrtifa Hastalığının Fizyolojisi ve Kısır Döngü,

2) Yüksek İrtifa Hastalığı Çözüm Şeması

Fizyoloji-KisirDongu

 

CozumSemasi